Bir Tavşan bir daktilo almış, tak tuk tak tuk yazıyor.

 

Hey Tavşan, ne yazıyorsun? – Doktora tezimi yazıyorum. – Ha öyle mi, çok güzel, ne hakkında? – Tavşanların Tilkileri nasıl yedikleri hakkında. – Yok canım, olur mu öyle şey, hiç Tavşanlar Tilki y-erler mi? Olur canım, gel istersen, sana ispat edeyim. Beraberce Tavşanın yuvasına girerler. Biraz sonra Tavşan tek başına çıkar ve yine daktilosunun başına geçer, tak tuk birşeyler yazmaya devam eder. Daha sonra oradan geçen bir Kurt, Tavşanı görür. – Hey Tavşan, ne yazıyorsun? – Doktora tezimi. – Ne hakkında?– Tavşanların Kurtları yemesi hakkında. – Yayınlamayı düşünmüyorsun herhalde, buna kim inanır? – Gel istersen göstereyim… Yine beraberce yuvaya girerler. Tavşan biraz sonra tek başına dışarı çıkar. Tavşanın yuvasını merak mı ettiniz ? Manzara şudur: Bir köşede Tilkinin kemikleri… Bir köşede Kurdun kemikleri… Diğer köşede ise TAVŞANIN DOKTORA DANIŞMANI ASLAN, kürdanla dişlerini temizliyor! ANA FİKİR VE SONUÇ: Doktora tezi yapmak için, tezin ne olduğunun önemi yoktur. Konunun da önemi yoktur. Önemli olan, tez danışmanıdır Felsefe profesörü bir gün elinde birkaç kutu ve büyükçe bir kavanozla derse gelir. Ders başladığında, önüne kavanozu alır ve ağzına kadar tenis topları ile doldurur. Sonra da öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar. Öğrenciler hep bir ağızdan kavanozun dolduğunu söyler. Bu sefer profesör önündeki bir kutudan aldığı çakıl taşlarını kavanoza döker. Çakıl taşları, tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurur ve öğrencilere tekrar kavanozun dolup dolmadığını sorar. Onlar da: ─ Evet doldu, derler. Profesör bu kez masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker. Kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur. Ve tekrar öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar. Öğrenciler de koro halinde : ─ Evet, derler. Bu sefer profesör masanın altındaki 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır. Kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur. Öğrenciler gülerler. Profesör: Eveet… , der ve ekler: ─ Ben bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım. ─ Bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan şeyler. Diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur. Çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir; işiniz, eviniz, arabanız gibi. Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir. Kavanoza önce kum doldurursanız çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına yer kalmaz. Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz önemli şeyler için vakit kalmayacaktır. Dikkatinizi mutluluğunuz için önem arz eden şeylere çevirin. Sevdiklerinize zaman ayırın, sağlığınıza dikkat edin, eşiniz ve çocuklarınızla ilgilenin, evinizin ihtiyaçlarını karşılayın. Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin. Yani öncelikleri sıralamayı iyi bilin. Gerisi hep kumdur. Profesör konuşmasını tamamladığında öğrencilerden biri dayanamayıp sorar: ─ Peki, o iki fincan kahve nedir? Profesör gülerek: ─ Ben de bu soruyu bekliyordum. Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle birer fincan kahve içecek kadar yer vardır ! Şemsiyemi Tutmasaydım Fıkrası Zengin ve şımarık birisi, yağmurlu bir günde şemsiyesinin altına alarak ıslanmaktan kurtardığı adamı her gördüğünde; “Ne haber! O gün şemsiyemi tutmasaydım ıslanacaktın.” diyerek başına kakmaktadır. Adamın, yapılan bir iyiliği bu kadar tekrar edilmesine karşı tahammülü kalmamıştı artık. Yine aynı sözleri duyduğu bir gün kendisini gördüğü ilk su birikintisinin içine atarak üzerinde ıslanmadık bir yer bırakmadı. Sonra da adama dönüp; “O gün şemsiyeni tutmasaydın, en fazla bu kadar ıslanırdım. Sen şemsiyeni tutmadın kabul et, ben de kendimi ıslanmış farzedeyim.” dedi Gazete satıcısı, tuttuğu köşesinde bağırıyordu: – “İkinci baskııı… 100 bin lira… ikinci baskııı… 100 bin lira…” Birisi parayı ödedi, gazeteyi aldı gitti. biraz sonra geri dönüp, söylenmeye başladı: – Niye yalan söylüyorsun? 100 bin liraya sattığın gazetenin üzerinde “fiyatı 50 bin liradır” yazıyor. Gazete satıcısı, pişkin: – “Aman amca! Sen gazetenin her yazdığına inanacak kadar saf mısın?” Karışık Fıkralar, ömer paylaştı Evliliğin Sırrı Fıkrası Çocuk dedesine sormuş: – Dede, ninem ile kaç yıldır evlisiniz? – 40 yıldır evlat, demiş dede. – Peki ama dede, ben sizi hiç kavga ederken görmedim bunun sırrı nedir? – Otur evlat anlatayım. Evlat biz ninen ile evlendiğimizde elde avuçta bir şey yok, kimsemiz de yoktu. Ben nineni bizden oldukça uzakta bir köyden aldım, nikâhımız kıyıldı, benim at arabasına ninenin üç beş eşyasını attık ve bizim köyün yolunu tuttuk. Yolda benim atın ayağı sürçtü ve tökezledi. Ben “Bu bir” dedim. Devam ederken bir daha tökezledi, ben yine “Bu iki” dedim. Köye de daha epey yolumuz vardı, bizim atın ayağı bir daha tökezleyince “Bu üç” dedim ve çektim belimden tabancayı, atı orada vurdum. Ben atı vurunca ninen başladı bana söylenmeye. “Biz şimdi nasıl gideceğiz, niye durup dururken atı vurdun. Sende hiç akıl yok mu? Bu eşyaları nasıl götüreceğiz” Ben de döndüm ninene “Bu bir” dedim. O gün bugündür, gül gibi geçinip gidiyoruz. Hırsızlığın Böylesi Fıkrası Adamın arabası çalınır. İki gün sonra araba geri gelir ve bir not vardır içinde; – Özür dilerim arabanızı aldım ama karım doğum yapacaktı, kendimi affettirmek için yarın tiyatroya eşiniz ve sizin için 2 bilet aldım, hatamı telafi etmek için ben de orada olacağım, lütfen kabul edin. Adam duygulanır, eşiyle tiyatroya giderler, adam yoktur ama çok memnun eve dönerler ne insanlar var dünyada bizde kötü düşündük diye konuşurlar. Fakat döndüklerinde ne görsünler! Evleri soyulmuştur ve duvarda bir not vardır; – Abi tiyatro nasıldı? Karışık Fıkralar, fikralarimiz.com paylaştı Tren Yolcuları Fıkrası Bir albay, bir er, bir yaşlı kadın ve bir de genç kız trende aynı kompartımanda yolculuk etmektedir. Tren bir tünele girip kompartıman karardığı zaman, mucuk bir öpücük sesi ve ardından ŞIIIRRRAAAAKK ! diye bir tokat sesi duyulur. Tünelden çıktıktan sonra yaşlı kadın; “Aferin genç kıza. Nasıl yapıştırdı tokadı” diye düşünmekte ve kafasını sallamaktadır. Genç kız da; “Zevksiz herif, bu morukta ne buldu ki, bi de öpmeye kalktı ama kadın da iyi yapıştırdı.” diye düşünmektedir. Albay ise “Ulan bizim eşoğlusu er, kızı öptü tokadı biz yedik.” diye yanarken er içinden şöyle düşünmektedir: “Hehe. Aferin lan bana. Elimi öpüp, nasıl da yapıştırdım tokadı albaya..