Yere ekmeği bıraktı – Sayfa 2
İçeriğe atla
Doğan Cüceloğlu, bir seminerinde, yere bir parça ekmek koymuş ve “Bu ekmeğe basabilecek birisi var mı?” diye sormuş salondakilere… Hiç ses çıkmamış tabii ! “Sahneye gelip bu ekmek parçasına basana 100 dolar vereceğim” diye devam etmiş… Salondan yine çıt yok ! Fiyatı artırarak, 5.000 dolara kadar getirmiş durumu… Bu sırada salonda bulunanlardan birisi, ─ “Hocam, istersen 500 bin dolar ver, yine bize o ekmeği çiğnetemezsin, boşuna uğraşma!” demiş. Doğan Cüceloğlu ise bunun üzerine, “İşte, değerler eğitimi budur” diye noktayı koymuş… – “Para vererek ekmek çiğnetebileceğiniz insan sayısı YOK denecek kadar azken; BEDAVAYA yalan söyleyen, dedikodu yapan insanların bu kadar ÇOK olması biraz GARİP değil mi? Acaba, yalan söyleme konusunda da bu kadar HASSAS olamaz mıydık? Veya herhangi bir toplulukta birisi gıybet etmeye başladığında, herkes TEPKİ veremez miydi? Yere düşen ekmeği çiğnememek için duyduğumuz hassasiyet, yerlerde SÜRÜNEN bazı değerlerimiz çiğnenirken NİÇİN kendini göstermiyor acaba? Niçin… ? İKİNCİ HİKAYEMİZ Bir Dilim Ekmeğin Hikâyesi Hikâyemiz Anadolu’nun bir köyünde başlıyor. Toprak, baharın ilk güneşiyle ısınmış, buğday başakları rüzgârla dans ederken mırıldanır gibi bir ses çıkarıyordu. Zeynel, babasından kalma küçük bir tarlada sabanıyla çalışıyordu. Çocukluğundan beri duyduğu bir söz vardı: “Toprak, insana sadık bir dosttur. Ona emek verirsen, seni hiçbir zaman aç bırakmaz.” Bu sözü kalbine kazımıştı Zeynel, ama bazen şüpheye düşerdi. Hayatın ağırlığı, ona toprak kadar cömert olmayan insanları da tanıtmıştı. Bir sabah, tarlasında çalışırken yaşlı bir adam çıkageldi. Üstü başı eskiydi, ama gözleri yorgun bir bilgelikle parlıyordu. Adam, Zeynel’in yanına oturup, yumuşak bir sesle konuşmaya başladı: “Evlat, buğdayın sırrını bilir misin?” Zeynel şaşırdı. “Buğdayın sırrı mı olur? İnsan ekip biçer, sonra un yapar, ekmek olur işte.” Yaşlı adam hafifçe gülümsedi. “Buğdayın sırrı, insanın içinde saklıdır. Onu ekip biçmek kolaydır; ama onu yoğurup kutsallığını anlamak zordur.” Zeynel bir şey diyemedi. Adam, cebinden bir buğday tanesi çıkardı ve Zeynel’e uzattı. “Bu taneyi toprağa ek. Ama unutmadan, ona iyi bak. Göreceksin ki bu sadece bir buğday değil; hayatın ta kendisidir.” Buğdayın Yolculuğu Zeynel, yaşlı adamın sözlerinden etkilendi. Ona verdiği buğday tanesini dikkatle ekti. Her gün sabahın ilk ışığında tarlaya gidip o tek buğday tanesine baktı, toprağını elleriyle yumuşattı, su verdi, dua etti. Günler geçti, aylar birbirini kovaladı ve sonunda o taneden güçlü, altın rengi bir başak yükseldi. Bu tek başak, Zeynel için bir mucize gibiydi. Hasat zamanı geldiğinde, başaktan çıkan buğday tanelerini avucuna aldı. Onlar sadece taneler değil, emeğin, sabrın ve inancın sembolüydü. Zeynel, bu tanelerden elde ettiği unu alıp köyün taş fırınına götürdü. Fırıncı Halil Usta, onun getirdiği unu yoğururken, “Bu un farklı kokuyor,” dedi. “Sanki yılların emeği var içinde.” Zeynel, Halil Usta’nın söylediklerine bir anlam veremedi. Ama ekmek pişip de kokusu fırından taşınca, köyde herkes o kokunun peşine düştü. Bu ekmek, sanki sadece karın doyurmak için değil, ruhu beslemek için de yapılmıştı. Maneviyatın Tadı Zeynel, pişen ilk ekmekten bir dilim alıp yaşlı adama götürmek istedi. Onu köyde, tarlada ve çevrede aradı ama bulamadı. En sonunda tarlasında, buğday tanesini ilk ektiği yere oturdu ve o dilimi yemeden önce bir süre düşündü. “Bu ekmek neden bu kadar farklı?” diye sordu kendi kendine. Ve sonra fark etti: Buğdayın sır dediği şey, belki de o taneye verdiği emek, dualar ve umuttu. Ekmeği kutsal kılan, insanın ona yüklediği anlamdı. O ilk dilimi, oturduğu yerde yavaşça yedi. Her lokmada, toprağın, suyun, güneşin ve emeğinin bir parçasını hissetti. Bir ekmek, sadece bir ekmek değildi artık. O, insanın hayatla kurduğu bağın bir sembolüydü. Yaşlı Adamın Sırrı O günden sonra, Zeynel her ekmeği aynı özenle yaptı. Köydeki herkes onun ekmeklerinin farklı olduğunu söylüyordu. Her lokmada, adeta bir huzur ve bereket hissediyorlardı. Yıllar sonra, yaşlı adamı bir daha göremedi Zeynel. Ama o günden sonra, her ekmeğe ilk günkü gibi bir saygıyla baktı. Çünkü artık biliyordu: Bir dilim ekmek, sadece açlığı değil, insanın ruhundaki boşluğu da doyurabilir. Sonuç olarak, ekmek insanın emeğiyle kutsallaşır, inancıyla anlam kazanır. Bir dilim ekmek, bazen bir yaşamın öyküsünü anlatır.
Yazı gezinmesi
Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız. Tamam Gizlilik politikası